İnsanoğlunun evrende var olma serüveni devamlı bir arayışa tanıklık etmektedir. Bu tanıklık süreci zaman zaman bulmuş olduğunu sanması ile belli bir dinginliğe kavuşmuş gibi görünse de, insanın tek gerçeği olan bulma ve bilme kaygısını aşamamıştır. Bu açıdan bakıldığında, Sessizliğin Sesi karşımızda zaman zaman bizi uzak ufuklarda keşfe götüren bir gemi misali, zaman zaman da Tibet’in zor şartlarından kaynaklı sertliği ile kulaklarımıza gerçeği bağıra bağıra haykıran en yakın dostumuz rolüne bürünmektedir.
Nasıl ki kulaklarımızın sesleri duyabilmesi için sessiz bir ortam gerekli ise insanın da ruhunu göğe yükseltecek gerçekleri duyabilmesi için ilk şart sessizliğin sağlanmasıdır. Burada ki sağlanacak sessizlik, dışsal ve bizden bağımsız olan bir tanımlama değil, aksine içsel karmaşamızın bir tanımıdır. Sağlanacak içsel sessizliğin ardından insanın aklındaki perde kalkacak ve arzulardan arınmış bir halde, pırıl pırıl bir güneş görünümü alacaktır. Avare isteklerden arınmış akıl sade ve sadece gerçeği bulma çabasına girecek ve hayatı boyunca bu yolda devam edecektir.
Sessizliğin Sesi insan zihnini sığlıktan kurtarıp derin sularda kulaç atmaya teşvik etmesi bakımından , cehalet odalarına bağlanmış prangalarını kırmak isteyenler için Madam Helena Petrovna Blavatsky tarafından Batı dünyasına kazandırılmış mükemmel bir bilgelik kitabıdır.