Japonya’nın derebeylik yıllarında hizmetli sınıfından bir adam politik alanda etkisi büyük bir şahsa saygısızlıkta bulunmuştu. Bu güçlü kimse efendisinden hizmetkarı kendisine vermesini ve onu idam ettirmek istediğini söyledi. Bu içinde emir barındıran rica karşısında efendinin eli kolu bağlıydı.
Efendisi yine de hizmetkarına şöyle dedi: “Öleceğinizi bile bile sizi bu devlet adamının ellerine bırakmaktan sonsuz üzüntü duyuyorum. Sizin için fazla bir şey yapamam. Yalnızca şunu önerebilirim. Bir kılıç alın ve benimle dövüşün. Beni öldürürseniz kaçıp kurtulma şansınız olur. Aksi halde bir suçlu gibi değil de bir asker gibi öleceksiniz.”
Hizmetçisi efendisini şöyle yanıtladı: “Anlamı yok bunun. Siz bir kılıç ustasısınız. Nasıl hayatında eli kılıç tutmamış basit bir uşak olan ben size karşı koyabilirim?”
İşin aslı, efendisi uzun zamandır içinde hiçbir yaşama ümidi kalmamış bir rakiple dövüşme isteğini barındırıyordu. Israra devam etti: “Ne kaybedersiniz ki? Şansınızı deneyin ve bırakın sizin için elimden ne geliyorsa onu yapayım.”
Adam en sonunda kabul etti. İki rakip ellerinde kılıçlarıyla karşı karşıya geldiler. Çok geçmeden Efendi güç duruma düştü. Hizmetkarı kendini kaybetmiş bir şekilde rakibinin üstüne atılıyor, kılıcıyla darbe üstüne darbe indiriyordu. Efendisi gerileye gerileye sırtını bir duvara dayamak zorunda kaldı. Bir şeyler yapmazsa yaşayacak fazla vakti kalmadığını anlamaya başladı. Bütün enerjisini topladı ve müthiş bir çığlık atarak tek bir kılıç darbesi indirdi.
Daha sonra Efendi öğrencilerine şöyle bir itirafta bulundu:
“Ne umutsuz bir düelloydu o. Bu hizmetkarım tarafından az daha yenilecektim. Umarım asla ölüme mahkûm ya da kaybedecek bir şeyi kalmamış biriyle dövüşmek zorunda kalmazsınız. Düşünün ki karşımdaki tecrübesiz ve kaba bir adamdı. Ya yerinde bir kılıç ustası olsaydı?”