Çağının en parlak Zen ustası Dokyo Yetan (1641- 1721) bir gün bir kenjutsu hocasının ziyaretini kabul etti. Hoca şöyle konuştu: “Çocukluğumdan beri kılıçla uğraşırım. En iyi hocalarla çalışarak, en iyi stillerin hepsini öğrendim. Gelin görün ki bütün çabalarıma rağmen hâlâ aydınlanamadığımı düşünüyorum. Bana bu konuda yol gösterir misiniz?”
Zen ustası kalktı ve misafirine yaklaşıp ona söyleyeceklerini dikkatlice dinlemesini fısıldadı. Adam söylenecekleri daha iyi duyabilmek için öne eğildi. O anda Dokyo Yetan ensesine kuvvetli bir şamar aşketti. Bunu güçlü bir tekme izledi. Ne olduğunu anlayamayan kılıç hocası dengesini yitirdi ve ahşap zemine yapışınca Satori’ye, yani ruhsal aydınlanmaya ulaştı.
Bu ziyaretin sonucunda adam daha büyük bir usta oldu. Kaydettiği aşama bütün savaşçı sınıfının dikkatini çekmişti. Kendisine bunu neye borçlu olduğunu soranlara herşeyi Dokyo Yetan’ın eşsiz metoduna bağladığına söylüyordu. Birkaç kişi “Gidip de kendimiz görelim” diyerek yola koyuldu. Sizin de öykünün devamında göreceğiniz gibi iyi de yaptılar.
Yüksek mertebeden üç samuray Dokyo Yetân’ı kendileriyle çay içmeye davet etti. Uzun süre Zen’den bahis açmaya çalıştılar ama üstad hep kaçamak cevaplar verince içlerinden biri dayanamayıp:
“Hiç şüphesiz büyük bir Zen ustasısınız ve bu konuda hiçbirimiz sizinle aşık atamayız. Ancak bir dövüş için gereken konsantrasyon gücü söz konusu olduğunda sanırım siz de bizimle boy ölçüşemezsiniz.”
Usta: “Sizin yerinizde olsam kendimden bu kadar emin konuşmazdım. İnanın bana yaşamımda birçok kez bir şeyi denemeden yargıya varmamak gerektiğini gördüm.”
Arkadaşlarına muzip bir bakış atan samuray: “Yani bizimle bir deneme karşılaşmasına var mısınız?” diye sordu.
“Eğer sözünüzü doğrulamanın tek yolu buysa, tabii varım.”
Asker eline bir böken (tahta kılıç) alıp bir diğerini de rahibe uzattı. Ancak usta bunu:
“Ben bir budistim ve tahtadan da olsa silâh taşımam. Yelpazem yeter bana. Çekinmeden saldırın. Bana dokunabilirseniz, anlayacağız ki siz büyük bir askersiniz.”
İlk hamlede başarı ümidi olan ve rahibi yaralamaktan da çekinen samuray biraz yavaşça, hatta neredeyse kibarca saldırdı. Gitgide hızını arttırıyor yine de kılıcı havayı dövüyordu. Askerin yorulmaya başladığım gören Dokyo Yetan dövüşü durdurup şöyle bir öneri getirdi:
“Üçünüz aynı anda saldırmaya ne dersiniz? Bu benim için eşsiz bir egzersiz olur.”
Savaşçı gururlarına dokunulan samuraylar tüm güçleriyle rahibe saldırmaya başladılar. Ancak başaramıyorlardı. Saldırıyı yansıtan, rahibin kâh yelpazesiyle yaptığı zarif hareketler kâh son anda silinip aradan çıkan bedeniydi. Üç rakibi sonunda yenildiklerini kabul ettiler. Uzun bir söylevle değil de bu gösteriyle ikna olan adamlar Zen’i daha yakından tanımaya karar verdiler. Kime gittiklerini söylememize gerek yok.
Dönüş yolunda Zen ustasına refakat eden genç çırağı kılıç darbelerinden nasıl kaçabildiğini sorduğunda Üstad şöyle açıkladı:
“Doğru görüş canlı tutulur ve engellenmezse her şeye nüfuz eder. Kılıç sanatı da buna dahildir. Sıradan insanlar kelimelerle ilgilenirler. Bir isim duyduklarında hemen yargı yürütür ve aslında bir gölgeden ibaret olan bu yargıya saplanıp kalırlar. Buna karşılık gerçek görüşe sahip kişi her yerde ışığı görür. Kılıcı gördüğünde nasıl karşı koyacağını bilir. Her şeydeki çoklukla dövüşür ve aklı karışmaz.”