Aristoteles, en yüksek İyi’nin mutluluk olduğu sonucuna varmıştı. Mutluluğun kendi başına istenen bir şey olduğunu, bunun yanında sağlık, güzellik, zenginlik, güç gibi niteliklere de, sırf bunların mutluluk getireceğini düşündüğümüz için değer verdiğimizi, bunların direkt olarak mutluluğu sağlamadığını söylemiştir.
Günümüzde, sahip olduğumuz teknoloji ve enformasyon ağına rağmen, daha bilge olduğumuzu söyleyemeyiz. Daha uzun, daha sağlıklı ve daha konforlu bir yaşam sürmemize rağmen daha az mutlu hissediyoruz. Bunun nedeni insan doğasının karanlık kuytularındaki o doyumsuzluk canavarı mı yoksa mutluluğun doğası ile ilgili cehaletimiz mi? Mutluluğu sağlayan şey gerçekte nedir?
Yapılan çalışmalar, zenginlik, güç, itibar gibi dış etkenlerin mutluluğa ancak yardımcı birer öğe olarak katıldığını ve etkilerinin geçici olduğunu ortaya çıkarmıştır. Piyangodan yüksek bir miktar para kazanan bir kişinin mutluluk değerlerine bakıldığında, en fazla iki sene sonra piyangoyu kazanmadan önceki değerlere indiği tespit edilmiştir. Mutluluğun dış koşullara bağımlı kılındığı durumlarda, aynı etkiyi gösterebilmesi için her seferinde dozajını arttırma yoluna gidilmesi gerektiğinden büyük bir tehlike belirir: daha fazla güç, daha fazla zenginlik uğruna giderek daha şiddetli bir kötülük ortaya çıkar. Dolayısıyla mutluluğu dışsal niteliklerde değil, yaşamın süreçlerinde aramak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Mutluluğun, üst düzey bir yaşantı -ki yazar buna “akış” adını vermiştir- yoluyla ortaya çıkabileceği ortaya konulmuştur. Yazar, akış kavramını açıklarken şu ifadeleri kullanır: “Bu, bireyin ne kadar iyi bir performans gösterdiği konusunda açık ipuçları veren, hedefe yönelik ve kurallarla bağlı bir eylem sistemi içinde, bireyin becerilerinin önündeki zorluklarla başa çıkmak için yeterli olduğunu hissetmesidir. Birey yaptığı işe öylesine yoğunlaşır ki ilgisiz bir şey düşünmek ya da sorunlar yüzünden kaygılanmak için geriye hiç dikkat kalmaz. Öz farkındalık ortadan kalkar ve zaman duygusu tahrif olur. Bu gibi yaşantılar üreten bir etkinlik o kadar doyurucudur ki insanlar bu etkinlikten ne elde edeceklerini düşünmeksizin, hatta söz konusu etkinliğin zor ya da tehlikeli olmasına bile aldırış etmeksizin o etkinlikte bulunmak isterler.”