Bir Orta Amerika uygarlığı olan Maya uygarlığı, binlerce yıl boyunca bugünkü Meksika’nın güneydoğusundan, Honduras, El Salvador ve Guatemala’ya kadar uzanan bir bölgede hüküm sürmüştür. Bu uygarlık M.Ö. 600 dolaylarında yükselişe geçmiş, M.S. 3. yüzyılda altın çağına adım atmış, kent-devletlerinin siyasi kargaşalar sonucunda çöktüğü M.S. 900‘e dek, geniş bir alanda varlığını sürdürmüş ve 1511 İspanyol işgaliyle de sona erme sürecine girmiştir.
Bir Maya kendisini, var olmuş, var olan ve var olacak sonsuz bir varlık olarak algılar ve yaşamındaki olaylar her şeyi içeren binlerce devirden birinde gerçekleşen o kadar çok sayıdaki olayların bir evresidir.
Genelde Maya sembolojisi iyi ve kötü arasında net bir ayrım yapan bu insanların yaşamla ilgili olarak sahip oldukları düalist anlayışı vurgulamaktadır. Kötülüğü uzaklaştırmak için arınma törenleri yaparlardı. Aynı zamanda, sunular, ritüel danslar, nefsin isteklerini kırma uygulamaları da yaparlardı.
Ruhun ölümsüzlüğüne ve ölümden sonraki yaşama inanırlardı. Mayalar, mimari, astronomi, matematik, tıp, edebiyat ve sanat alanlarında son derece ileri bir toplum olmuş ve bu bilgilerinin merkezine, görünen dünyanın ve zamanın yanılsamasının ötesinde yer alan gizemin arayışını koymuşlardır. Bunun mesajını ise ilahi ölçü ve sembolleri yansıtan piramit, tapınak ve anıtlarla miras bırakmışlardır. Bu nedenle, eski Maya halkını iç dünyalarını yansıtan mitos ve sembolleriyle tanımamız ufkumuzu açacak ve bizlere yeni bakış açıları kazandırabilecektir.
Çünkü geleneksel toplumların aksine, sürdürdüğümüz yaşam biçimi doğadan, doğal biçimlerden uzaklaştırmış ve yaşamı gözlemlemeyen, sorular sormayan, gittikçe daha çok tüketen, temel değerlerden uzaklaşan insanlar olmaya doğru götürmektedir.
Mayaların Gizemli Dünyası, böylesine ilgi çekici bir uygarlığı tarihsel, mitolojik ve sembolik anlamda ifade edebilmeyi başarabilmiş bir eser olarak dikkat çekiyor.