Göğün göğsüne ektiğin tohumlar,
Gün olur güneş olur,
Gün olur yağmur olur.
Düşer yaşam toprağının ortasına.
Yeşerir an be an.
İçimizde hiç kimse yoktur ki; bir çikolatanın ağzımızda erirken verdiği tada, tüm dikkatini teslim etmesin. Hele birde daha koyu kıvam severler için bitter olursa… Yazıyı okurken bile yüzünüzdeki tebessümü hissetmemek mümkün değil. Tüm zevkini doyasıya yaşasak da, yaşamımız içerisinde yakaladığımız bir andır oysaki bahsettiğimiz. Fark etsek de fark edemesek de gün içerisinde belki yüzlerce belki binlerce böyle anlar yaşarız. Bazı durumlarda ise, dikkatimizi vermeyi reddettiğimiz ve yok saydığımız zaman dilimleri ile karşılaşırız. Tartışmasız bir gerçek ki; yaşamımız, zamanın gölgesinde bazen fark edişlerle bazen fark edemeyişlerle bazen de fark etmeyi red edişlerle sürüp gitmektedir.
Büyük Patlama Kuramı bize haber vermektedir ki; evrende ki bütün oluşlar varlık, zaman ve mekân şartına bağlıdır. Çağdaş bilimin Homo Sapiens diye isimlendirdiği, bir diğer adıyla modern insan ortalama iki yüz bin yıldır yeryüzünde dolaşmaktadır. Bu geniş zaman diliminden baktığımızda zamanımızın ne kadarına sahip olduğumuz sorusunun cevabını bulmak için kafa yoran, fikir üreten insanların birleştiği bir nokta vardır ki; o da farkında olduğumuz kadarına sahip olduğumuz gerçeğidir. Farkında olmak bütün oluşların başlangıç noktasıdır. Bu farkında oluş eylemlerimizde ki bilinçliliği ifade eder ki; bilincin olmadığı yerde zaten biz de yokuzdur.
İnsan yaşamı bütüncül bir ifadedir ve ardışıl olarak birbirine bağlanmış zincir halkaları misali yaşamı örüntüleyen o küçük AN’ların toplamıdır. Bizlerde aslında o küçük AN’ların fark edebildiğimiz yelkovanlarında İyilik, Doğruluk, Adalet, Güzellik ve Hakikat adına yapabildiklerimiz kadar varızdır.
Eylemde bilinçlilik sürekli gelişimsel olan bir durumdur. Doğu öğretilerinde eylem bilgeliği Karma Öğretisi olarak uzunca bir dönemdir çalışılmakta ve Yoga bilgeliği ile geliştirilmeye uğraşılmaktadır. Karma öğretisi özetle; gerçekleştirilen bir edimin sonucunun er veya geç kendi kaynağına dönmesi olarak açıklanabilir. Bizler sürekli yaşamın içerisinde kaçınılmaz olarak eylemlerde bulunur; dinamizme ve oluşa isteyerek veya istemeyerek katılırız. Bu eylemlerimiz fiziksel olabileceği gibi düşünsel ve duygusal da olabilir. İster duygusal, ister zihinsel, ister de fiziksel olsun tüm eylemlerimizin sonuçlarının gölgeleri bizim ölümsüz olan kısmımıza vurur. İnsanın bu ölümsüz olan kısmı Doğu öğretilerinde Atman(öz benlik), Batı kaynaklarında Psişe(ruh),İslam Tasavvufunda ise Gönül olarak isimlendirilir. Burada depo edilen eylem sonuçları bir sonraki eylemlerinde kişilerin zihinsel dünyalarına etki ederler. Özetle iyi eylemler her zaman insan ruhu için için iyi besinlerdir. İyi eylemler ve iyi sonuçları insanın kişilik ile bağlarının kopuşuna ve ölümsüz olan kısmına bir ilmek daha bağlanışına neden olur. Kötü eylemler ise, insanın yaşam tarlasında zehirli otların önceden atılmış tohumlarıdır.
Sonuç olarak bizler; bu yüzyılın çağdaş sakinleri fark edebildiğimiz AN’larda eylemlerimizin nitelikleri kadar var olabilmekteyiz.
Yazar : Mustafa Karagöz
Aktiffelsefe Üyesi