Simyacı, yayınlandığı 1988 yılından bu yana 26 farklı dile çevrilerek 42 ülkede yayınlanmış, Paulo Coelho’nun 7 milyonun üzerinde okur tarafından okunmuş olan kült eseridir.
Kitap, herkes kendi kişisel menkıbesini (tarihe geçmiş ünlü kimselerin yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâye) arar fikri üzerine kuruludur ve içimizdeki çocuğun ya da kendi kişisel yolculuğumuzun bilincindeysek içimizdeki gezginin etkisiyle hepimizi derinden etkiler. Zira roman, ailesi tarafından bir papaz okuluna gönderilen ve 16 yaşına geldiğinde, bir papaz değil, gezgin olmak istediğini fark eden ve yolculuğu onu gizemli Mısır’ın piramitlerine kadar ulaştıran Santiago’nun hikayesini anlatır. Gezgin olmak istediğini kendisine aktardığında babası ona, içinde üç adet altın İspanyol parası olan bir kese vererek “git, kendine bir sürü al ve en iyi şatonun bizim şatomuz ve en güzel kadınların bizim kadınlarımız olduğunu öğreninceye kadar dünyayı dolaş” der. Öyle de olsa yolculuk kaçınılmazdır ve uzun zamandır birlikte diyar diyar dolaştığı koyunları ve okumadığı zamanlarda başının altında yastık olarak kullandığı kitaplarından çok şey öğrenir.
“Her şeyin bir ve tek olduğunu unutma. Simgelerin dilini unutma ve özellikle kişisel menkıbenin sonuna kadar gitmeyi unutma.”
Birgün, bir ağacın altında uyuklarken gördüğü rüya onu yolculuğuna çağırır ve kendi hazinesini bulmak için Mısır piramitlerine doğru yola koyulur. Yolda karşılaştığı yaşlı kraldan bilgece öğütler alır. Billurcu’dan simgeleri okumayı öğrenir. Bir çöl kadınına aşık olur ve nihayet ona kendi menkıbesini gösterecek Simyacı’yı bulur. Bu hazine ve bu kişisel menkıbe, Simya’dır, iç dönüşümün ve iç altını elde etmenin; kendini keşfetmenin yolu. Bu, uzun ve aşamalı yolculuk, onu aşama aşama kendi gerçeğine taşır. Paulo Coelho, tüm bunları oldukça az kelimeyle fakat ustalıkla aktarır ve böylece yazar tarafından size bırakılan bu boşlukta siz de kendi yolculuğunuza mecbur kalırsınız.
“Kim ve ne olursa olsun, yeryüzünde her insan, her zaman dünya tarihinde başrolü oynar ve doğal olarak bilmez bunu.”
“Hiç yenilmemiş insanlar vardır. Onlar hiç savaşmamış olanlardır.” der Paulo Coelho. Çünkü kendi menkıbemizi bulmak için kendi yolculuğumuza çıkmak cesaret gerektirir. Zira esasında denebilir ki bu eser , onu okuyan herkese kendi yolculuğuna çıkması, kendi menkıbesini araması ve kendi baş rolünü oynaması için yapılmış çok güçlü bir çağrıdır. Çünkü evrenin dili budur ve her şeyin birliği ve tekliği bu yalın gerçek üzerine kuruludur : eğer Aristoteles gibi söylersek, “her şey kendi tamlığını arar”. Kurşunun, demirin veyahut bakırın da gerçekleştirilecek kendi kişisel menkıbeleri vardır ve gerçek simyacının aradığı da budur : Altın. Fakat buna kendi kişisel menkıbesini bulmadan erişemez.
“Aşkın, bir erkeğin kendi kişisel menkıbesinin peşinden gitmesine engel olmadığını anlaman gerekiyor. Böyle bir şey söz konusu olduğu zaman bil ki bu, evrenin dilini konuşan aşk değildir. Yani gerçek aşk değildir.”
Evrendeki tek gerçeklik budur; bu var olma serüvenidir ve bir kahraman, daima bu yolculuğa çıkar. Zorluklarla, engellerle ya da ejderhalarla karşılaşsa da onlarla yüzleşir ve gerçek benliğinin hazinesini keşfeder. Yolculuk sırasında kendini zaman zaman yalnız hissetse de yolculuğun sonunda kazandığı bu ödül, onu kendisiyle, diğer insanlarla ve dünyanın kalanıyla birleşmeye götürür. Bu kahramanı dönüştüren ve saflaştıran yolculuktur, bu simyadır. İşte bu yüzden her birey, kendi yolculuğuna çıkmalıdır. Yaşam biçimimizden memnun olmadığımız her seferinde deneyimleyebileceğimiz bir davettir bu. Roman, Santiago’nun dışında kendi yolculuğuna dair içsel bir davet almış fakat buna cesaret edememiş,rahatlığından ya da güvenliğinden vazgeçememiş pek çok diğer karakteri de sahneye taşır. Oysa “Tekne limanda güvendedir. Ama teknenin amacı bu değildir.” der yazar.
Simyacı, ruhsal bir kılavuz niteliğinde bir kitap olarak, herkes derin uykusundayken gözleri açık ve güneşin doğuşunu bekleyenlerin kitaplığında yer alması gereken eserlerden biri. Şimdiden iyi okumalar dileriz.